Kader ağlarını ördün mü?
Efnan Atmaca – Romeo ve Juliet imkânsız aşkların en ünlüsü, en acıklısı… Onların ölümsüz aşkını ‘90’ların popüler şarkıları eşliğinde biraz muzip bir anlatımla izlemek hem ilişkilere bakışı sorgulatıyor hem de yüzleri gülümsetiyor. Üstelik sahnede bu kez bir kişi fazlalar. İşleri sözümona yola koymaya çalışan bir anlatıcı var ki ‘her eve lazım’ ile ‘evlerden uzak’ duygusu arasında bırakıyor seyirciyi. Esra Bağışgil’in “Romeo ve Juliet”ten yola çıkarak yazıp yönettiği ve Juliet’i canlandırdığı “Verona Çıkmazı” oyuncuların dinamizmi ve metnin eğlencesiyle keyifli bir izlence sunuyor. Bağışgil’le projeyi konuştuk.
■ “Romeo ve Juliet”in aracılığıyla aşkı bir çıkmaza sokup aslında manipüle edilebilen bir şey olarak gösteriyorsunuz. Ve en önemlisi de trajik değil eğlenceli yanından bakıyorsunuz. Nasıl çıktı bu fikir?
Bu ölümsüz metindeki diyaloglar, yanlış anlamalar, aksaklıklar hikâyeyi trajik bir sona götürmese, aslında bir Shakespeare komedisinin birçok unsurunu barındırıyor diyebiliriz. Bir hikâyeyi defalarca okuyunca onun hakkında farklı fikirlere sahip olmaya başlayabiliyorsunuz ve benim de zaman zaman bunun trajikomik bir eser olduğu konusunda fikrim oluşmaya başladı. Bana en çok ilham veren, eserin bu özelliği oldu.
■ Güncel esprileri, bugüne damga vurmuş replikleri ve ‘90’ların şarkılarını da işin içine katıp her anlamda seyirciye ters köşe yapıyorsunuz. Riskli değil miydi?
Bu, bence sanatın yollarından biri. Klasik bir eserde özgün bir yorum denemek riskli ama bunun aynı zamanda eseri yüceltmek de olduğunu düşünüyorum. Yani sanatta kendi özgünlüğünü özgürce denemek riskli ve aynı zamanda da cesaret isteyen bir durum. Ama bu cesareti gösterebilmeniz için de yanınızda duracak güçlü insanlara ihtiyacınız var. Yine tamamı uyarlama olan müziklerimizle, dekorumuzla, kostümlerimizle bu adımı benimle atan çok yetenekli bir ekiple çalışma fırsatım oldu. Bu hem beni hem de yine çok yetenekli oyuncularımızı motive etti. Biz de sahnede bu riskin endişesini taşımadan keyifle oyuyoruz. Yani bu riske hep beraber girdik, ekipçe… Ve izleyicilerden aldığımız yorumlardan buna değer olduğunu düşünüyorum.
■ Oyundaki ‘kader’ göndermesini çok sevdim. Sürprizi kaçırmayayım ama üzerine çok düşünülmesi gereken bir altın vuruş olmuş. Kader hayatımızın neresinde duruyor sizce?
Bunu beğenmenize ve bu soruyu sormanıza çok sevindim. Benim için çok önemli bir detaydı bu. Bu yüzden, kaderle ilgili tanımlama yapmak yerine bir eseri izleyicinin yorumuna, fikrine, hissine bırakmayı seviyorum. Çünkü kader bence tek bir bakış açısıyla anlatılması zor bir kavram. Böylece oyunu izleyen herkes kaderin ne olduğunu, kendi çerçevesinden, bilincinden, deneyimden geçirerek anlamış olacak. Her başyapıt içinde yaşadığımız şeyleri yansıtıyor. İster 1500‘lü yıllarda, ister 1900’lü yıllarda yazılsın. Ana temalar bu muhteşem insanların yazdığı yerlerde kesişiyor. Sanatın bu ayrı dallarının efsanevi bir şekilde kesişmesi bence olağanüstü bir şey. Ben de oyunun finalinde, en zirvesinde bunu buluşturmak istedim. Kader hayatın neresinde derseniz, kader kesişmelerin bir bütünüdür diyebilirim. Sonsuz kesişmelerden oluşan bu iki eserin kesişmesi gibi, belki binlerce defa yaşandığı gibi bir kesişme. Ve bu oyunda da kesişen nokta oyunun sonu….
‘Güpgüzelim cennet gibi bir bahçe olacak’
■ Dinamik, genç ve kendi dilinizi üreten bir topluluksunuz. Tiyatronun yönünü ne tarafa evriltmek istersiniz?
Tiyatro yapan herkes geçmişten bir miras aldığının farkındadır bence. Bu kimi zaman bizim açımızdan korkutucu, endişe verici olabiliyor. Halbuki tiyatroda yargılanmanın olmadığı, bu mesleği yapan ya da ilgilenen o müthiş insanların harika deneyimlerinden faydalanarak destek görebileceğimiz bir yer olması gerektiğini düşünüyorum. Aslında bir zincir gibi. Bir oyunu çıkartmak iki yoğun süreçten oluşuyor. Yaratıcı ve emek verilen süreç. Birileri bu kadar emek harcıyorsa salt bir sanat olarak bakılarak yargılanmadan, korkmadan seyirciye sunulabilecek bir yön olmalı. Bunlar olunca bahçemiz yeşerir, güzelleşir ve yerilmek yerine yücelir. Tiyatronun yüceltilmesi gerek, özellikle sanat yapan insanların da desteğiyle. Buna genç nesil olarak ihtiyacımız var. Ben geleceğe destek olmak için bu yola çıktım, evrilmesini istediğim yer omuz omuza destek olacağımız bir gelecek. Var olduğumuz sürece elimizden ne geliyorsa bunu esirgemeyeceğimiz bir ekip olduğumuzu düşünüyorum. Bu benim için çok kıymetli. Tiyatro böyle daha uçsuz bucaksız, güpgüzelim cennet gibi bir bahçe olacaktır. Buna eminim.